Mükemmel anne olmak ! peki nasıl? Ben mükemmel miyim ,oğluma yetiyor muyum ? Bu gibi sorularla annelik güdüsünü denetleyen, bir çok anne var benim gibi eminim.Daha çok yolun başındayım.Göreceğim, yaşayacağım bir çok şey var biliyorum ;ama şu an bile ona yetebilmek, her şeyiyle yakından ilgilenmek benim asli görevim.Onunla oyunlar oynamak,onun kişisel gelişimine katkıda bulunabilmek,öğretmek öğrendiğini gördükçe dünyanın en mutlu insanı olmak :) yemeğini ne kadar yedi ,ne yedi ,ne yemesi gerekli,yemese olur mu, yeme alışkanlığını nasıl kazandırmalıyım? bütün organik ürünleri toplayıp(ne kadar güvenilir tartışılır) her şeyin en tazesini yedirme telaşıda cabası.Bizim gibi masaya oturup ekmeğiyle yemek yemeli mi; yoksa o daha bebek her şeyi püre gibi mi yemeli ? Tarzında sorular ve deneyimli annelerle kendimi geliştirmeye çalışıyorum.
Mükemmel olmaya çalışmak Sürekli; oyun grubu, drama, müzik dersi,, ödevler, okul kursları, dershaneler, yaz okulları arasında koşturan,
çocuk taşıyan şoför anneler,hizmetçi , dadı anne olarak var olmaktan ibaret değil tabiki de. Beraber vakit geçirebilmek , kuşları izlemek ,onlara yem atmak,hayat telaşına kapılmadan onun zaafını, hobisini, fobisini öğrenebilmek,düşmek kalkmak gibi........ Ben onunla hayatı öğreniyorum.Hani derler ya anneler hem doktor,hem mühendis,hem terzi,hem kuaför,hem aşçı gerçekten de öyle, daha geçen gün oğlumun saçlarını traş bile ettim:))
Kadına büyük sorumluluklar yükleniyor ve kadın da bunu görev ediniyor
Bununla birlikte kendi anne-babası, kocası, kocasının sülalesi,
komşular, hatta kendi durumundaki diğer kadınlar kendisinden klasik
kadın rolleri ister. Evinin düzeni, temizliği, yemeği, alışverişi
kocasıyla ortak yarılsa da sorumluluk ve hesap verecek kişi kadın olur.
İyi bir eş olarak, kocasını dinlemek, önceliği ona vermek, dış
ilişkilerde arka planda durmak, alttan almak hep kadının görevidir.
Eşine, kayınvalidesi kadar güzel yapmak, aileye sofralar donatmak,
evlenene, hastaya tüm sosyal olaylarda hediye alıp, kutlamak, hatır
sormak onun görevidir.
Çocuklar da bu durumdan olumsuz etkileniyor
Bu “hiçbir şeyden kusur kalmayalım” koşturmacası içinde, çocuklarda
da gevşeyememe, sürekli bir yetişkine ihtiyaç duyma, sürekli canı
sıkılma, kendini oyalayamama durumları görünüyor. Sık sık hastalanan,
başı –karnı-bacakları ağrıyan, mızıl mızıl şikayetçi çocuk sayısı
artıyor.
Çocuklar büyürken kendilerine zaman ayıran ama saçını süpürge etmeyen
anneye, geniş zamanlara, geniş mekanlara ihtiyaç duyarlar. Hızla
yapmaları istendikçe, yetişmek zorunda kaldıkça, kendisi istemeden
imkanlar önüne sunuldukça; minnet etmeyen, kendi işini görmek
istemeyen, doyumsuz, memnuniyetsiz, meraksız, amaçsız çocuklar
yetişmektedir. Örneğin kendi giysisini giyme, yeni bir şeye özenme, ona
ulaşmak için bekleme, emek ve uğraş içine girme, kendisine sunulan imkan
ve nimetlerin kıymetini bilme, bunun için minnet duyma, kendi uğraştığı
için merak etme, bağlanma, sahiplenme, kendinin yönettiği, doldurduğu
zaman dilimlerini bu amaçlar için doldurma yeteneği kazanmak asıl
özgürlüktür. Ama anneler kendileri bunu sağlayamazken çocuklarına
öğretmeleri mümkün olmamaktadır.
Birde sizinle "
aylin annenin" yazısını paylaşmak isterim okumayanlar vardır belki tam da beni anlatmış bu yazısında. Doğum sürecinden, gelişim sürecine kadar. Sanırım her anne biraz da olsa kendisine benzeyen biriyle karşılaşabiliyor .....
Mükemmel Anne Yoktur Mükemmelliyetçi Anne Vardır
Geçen gün sevgili Sabanur Kıraç, köşesinde bebeğini aksesuar
olarak kullanan annelere değinmiş, ardından fikrimi sormuştu. Ben de
bunlar sadece doğuran kadınlar, anne olmak başka bir şey demiştim.
Aklıma taze anne olduğum günler geldi. Bebeğini annesi, dadısı,
yardımcıları, ailesi ve bilumum insanın yardımıyla büyüttüğü üstelik
herşeyin kolayına kaçtığı halde, halinden şikayet edenlere gıcık
oluyordum. Hatta gıcık olmanın ötesinde lohusa kafasıyla okkalı bir kafa
atasım bile geliyordu, itiraf edeyim. İşin kolayına kaçmalarına gıcık
oluyordum belki de… Çünkü bebeğimi tek başıma büyütüyordum. Bebeğim bana
yapışık bir aksesuar gibiydi evet. Ama bir farkla, herşeyinden ben
sorumluydum.
Annem doğumdan sonra 40 gün yanımda kalmış, İzmir’ e dönmüştü. Ben de
tek başıma bebeğimle annelik macerama başlamıştım. Maceraydı, çünkü
bebeğin gelişimini bilmek ayrı anne olmak ayrı bir konu. Ve ben
hayatımda ilk kez anneydim. Emzirme ve sütün yetmesi telaşı en büyük
zorluktu. Peşi sıra gelen uykusuzluk ve kendini unutma haliyle karışık
bir vaziyet…
Ata birkaç haftalıktı. Pembe, beyaz çiçekli elbisemin altına giydiğim
saks mavisi çoraplarım ve 42 numara deri erkek terliğiyle salona dalıp
, “anne baksana emerken uyudu, acaba doymuş mudur”
diyerek telaşlandığımı, kılığımı görünce salondaki misafirlerinin
girdiği hafif şoku hiç unutmam. A tabi saçımın başımın halini
eklemeliyim ama tarif edecek model bulamadım. Günlerdir taranmamış ama
bir şekilde toplanmış, mağara kadınlarından hallice, nev-i uzun saçlı
taze anneye münhasır bir model işte…
Annem gittikten sonra, bebeğimi 5 dakika bırakıp, bırakın gezmeyi,
evle ilgileneceğim bir yakınım yoktu. Evle ilgilenebilsem, en azından
bir şeyi tam anlamıyla yaptığıma sevinebileceğim. Ama yoktu işte. Üstüne
gaz sancısı çekip, saatlerce ağladığı günler tuz biber olmuştu. O
ağlayınca ben de ağlardım.
Doğum sonrası çok hafif dahi olsa depresyon geçirmeyen kadın yoktur.
Ben demiyorum, psikiyatrlar söylüyor. Ancak şehrin ortasında yapayalnız
bir annelik, ne bebeğe ne de anneye iyilik… Anneyi daha da zora sokuyor
ve kişilik ayarlarının bozulmasına sebep olabiliyor. Üstelik, yardımcı
olacak biri yokken herşeyi dört dörtlük bir şekilde yerine getirebilme
düşüncesi, annenin kendini sorgulamasına yol açıyor. Ne oluyor sonunda ,
yetersiz bir anne miyim? Acaba nerede hata yapıyorum? Sorgu sualleriyle
zaten az olan moral ve motivasyon iyice dibe vuruyor.
Mükemmel anne yoktur, mükemmeliyetçi anne vardır.
Yukarıda anlatmaya çalıştığım şeylerin nedeni bu aslında, bizi
herşeyin en iyisi olmaya zorlayan sistem. Bir yanımız herşeyin mükemmel
olmasını isterken, bir yanımız “
olduğu kadar” diyor. Ama nafile.
Harikulade bir kariyeri olan, birkaç dili ana dili gibi konuşan,
dünyayı karış karış gezen kadınlar anne olunca, evde memeye yapışıp
kalmış minicik bir bebekle, uykusuz, bitkin ve bakımsız olmayı nasıl
kolaylıkla kabul edebilir ki? Hadi bir şekilde etti diyelim, ardından
gelen herşeyin en iyisini yapma çabası neyin nesi?
Herşeyin en iyisi olma kaygısı nedeniyle çoğumuz hem doktor, hem
ziraat mühendisi, hem psikolog, hem kuaför, hem aşçı hem de soför değil
miyiz? Çocuk sütlerinini labaratuarda tahlil ettiren, bebek maması
üreten firmalardan, ineklerin GDO’ lu besin tüketip tüketmediğini
sorgulayanlarız biz.
Sevgili arkadaşım Işıl deneyimli bir anne. 3 çocuğu var. Bunu paylaştığımda şöyle dedi:
Yaşamı kontrol edemeyeceğini idrak edene dek her anne biraz mükemmeliyetçidir.
Doğru söze ne denir?